Friday, February 27, 2009

Forest of Woods

{}
Forest of Woods by Mark Giglio, made of scrap wood. What was once a tree, and ceased to be being one, is a tree once again. Poetic indeed. Great for desk-scaping.
{}
Forest: orman. Woods: Ağaçlık, orman. Wood: Tahta, ahşap. Forest of Woods: Ufak bir kelime oyunu ile isimlendirilmiş, artık tahta parçalarından yapılmış bu orman Mark Giglio eseri. Eskiden ağaçlarmış, sonra ağaçlıktan çıkmışlar, şimdi yine ağaçlar. Şiirsel değil mi? Bir çalışma masası peyzajı için mükemmeller.
{}
via swissmiss

Monday, February 23, 2009

Nest Egg

Yuvada Yumurta


I am pretty much in love with everything in the Etsy shop All Those Threes. Each piece of jewelery is handmade by the owner, Amity. I am especially mesmerized by this delicate, beautiful Nest Egg Necklace, I have been staring at it in wonderment for minutes now.

From her description:

"Hand crafted by me over an organic surface (vegan!) layer by layer with 100% recycled fine silver to form a hollow, miniature wearable egg.The tip of the egg is left open to reveal a single fresh water pearl. This necklace tells many individual stories. There's something so special about the pearl peeping out from within the egg. It speaks of new beginnings and potentials."

Amity also has a blog , other uniquely beautiful items in her Etsy store, and a couture collection available at the Sheraton Park Lane Hotel in London.


All Those Threes adlı Etsy dükkanındaki herşeye aşık oldum. Bu dükkandaki takıların hepsi 26 yaşındaki Londra'lı bir kız olan Amity tarafından elde yapılıyor. Özellikle bu narin, güzeller güzeli Nest Egg kolye beni büyüledi, dakikalardır merak ve şaşkınlıkla bakıyorum resimlerine.
{}
İçi boş, minyatür, takılabilir bir yumurta oluşturacak şekilde organik bir yüzey üzerinde tabaka tabaka %100 geri dönüştürülmüş saf gümüşten Amity tarafından elde yapılmış, yumurtanın tepesi tek bir tatlı su incisini gösterecek şekilde açık bırakılmış.
{}
Amity'nin bir blog'u, özgün güzellikte diğer takılarını sattığı bir Etsy dükkanı ve Londra Sheraton Park Lane Hotel'de satılan bir özel tasarım koleksiyonu var.

Wednesday, February 18, 2009

Readers Nest

Okuyucunun Yuvası + Blog Ödülü


I love the Readers Nest bookshelf designed by WIS Design for David Design. It is very clever because the product is very subtle, hardly visible without the books, it makes sense when the books are added. It is surprisingly functionable too; you can place the book up side down on top of the shelf, and you will easily find the page where you stopped reading.

Adı Okuyucunun Yuvası anlamına gelen bu kitap rafını David Design için WIS Design tasarlamış. Ben çok sevdim ve akıllıca buldum çünkü ürünün kendisi göze çarpmayan, sade birşeyken kitaplar eklendiğinde anlam kazanıyor. Üstelik şaşırtıcı derecede fonksiyonel; okumakta olduğunuz kitabı üstteki rafa açık bir biçimde koyduğunuzda kaldığınız yeri kaybetmiyorsunuz.

Bu arada ben tembellik edip blog'umu ihmal ede durayım 3 sevgili blogger bana bu kıymetli ödülü layık görmüşler. Style Salad'ın sunthing'i, Kararsız Bir Kız ve Onun Kararsız Blogu'nun uyuzcadısı, Ev, Dekorasyon, Hobi'nin Aida'sı. Hepinize teşekkür ediyorum :)



Kurallara göre benim de 7 farklı blog'a paslamam gereken bu ödülü bana verenler gerçekten de bu ödülü hakeden harika bloglar. Aslında yan sütunumdaki blogların hepsini çok seviyorum ama rastgele seçelim bakalım:

Sanırım benim bildiğim bloglardan bu ödülü almayan kalmadı, gözden kaçan blog, veya ödüle layık görüp de henüz fazla tanınmadığını düşündüğünüz bloglar varsa siz de onları paylaşın.

Tuesday, February 10, 2009

Mim 2.0

{ Second tag post -only in Turkish. My treat for you is a link to The Deco Detective's post today, the image above along with lots of breathtaking photos can be seen right here. }

Aydan Atlayan Kedi beni Proust anketi ile mimledi. Gelsin sorular:

Sizi en çok üzecek olay?
Sevdiğim birini kaybetmek. Bu iyileşme imkanı olmayan bir yara.

Nerede yaşamak isterdiniz?
Sabit bir yerde yaşamak istemezdim. Birkaç ay ıssız bir adada, birkaç ay bir Avrupa şehrinde, birkaç ay ailemin evinde, birkaç ay bir ormanda, biraz kutuplarda, biraz Uzakdoğu'da.. Hep hareket halinde olayım isterdim.

Yaşayabileceğiniz en mutlu an?
Mutluluğun anlık birşey olmadığına, bir süreç olduğuna inanıyorum. Ama madem ütopik bir andan söz ediyoruz, o halde ölüm döşeğinde içsel yolculuğumu tamamlamış, olgunlaşmış ve gelecek adımı merakla, hazır bir şekilde karşılıyor olmak. Bu soruya "ölmek" cevabını veren başkaları da var mı acaba? :)

Hangi hataları hoşgörüyle karşılayabilirsiniz?
Bundan 5-10 yıl sonra esamesini hatırlamayacağım hataları.

En sevdiğiniz erkek karakter?
İşte beni en çok zorlayan sorulardan biri. Gandalf the Grey diyelim :)

En sevdiğiniz kadın karakter?
Of, çok zorlandım. Kitap ve filmlerde kendi başının çaresine bakan, akıllı, zarif, iradeli, güçlü kadınları seviyorum. Hangi birini yazayım...

Tarihteki favori kahramanlarınız?
Mucizeler gerçekleştirmiş, kitleleri ebediyen etkilemiş tüm peygamberler. Leonardo DaVinci. Yaşadıkları çağın ötesinde yeteneklere sahip, eşi benzeri bugüne dek dünyaya gelmemiş insanlar.

Gerçek hayattaki favori kahramanlarınız?
Aklıma gelmedi, sınırları yıkan, çerçevenin dışında düşünebilen tüm insanlar.

En sevdiğiniz ressam?
Michelangelo. DaVinci. Rönesans ve Barok dönemlere ait ressamlar; Rembrandt, Vermeer, Caravaggio.

En sevdiğiniz müzisyen?
Beni başka diyarlara götürebilen müzisyenler, belli biri yok. Müzik kültürüm acilen gelişmeli, kimbilir neler kaçırıyorum.

Bir erkekte en çok beğendiğiniz özellik?
Güçlü irade, keskin zeka, kendini yenileyebilmek, yaratıcılık, uzun boy/geniş omuz (özellikler manevi olacak diye bir kural yoktu değil mi?).

Bir kadında en çok beğendiğiniz özellik?
Keskin zeka, hayalperestlik, yaratıcılık, kelimeleri akıllıca kullanabilmek, zarafet.

En sevdiğiniz erdem?
Gözünü herhangi bir hedefe dikip bilinçli bir şekilde o yolda ilerleyebilme. Hırs değil de kararlılık diyelim.

Yapmaktan en mutlu olduğunuz iş?
Aylaklık etmek ve yemek yemek arasında kaldım. Stressiz, yavaş, tadına vara vara muhteşem yemekler yemek, yeni tatlar denemek olsun. Bir de bilgisayar oyunları oynamak.

Kimin yerinde olmak isterdiniz?
Yüzüklerin Efendisi, Yerdeniz, Belgariad, Harry Potter evrenlerinden birinde, ok atıp büyü yapıp kötülerle savaşan bir kahraman olmak isterdim.

Arkadaşlarınızda hangi özelliklerin olmasını istersiniz?
Hayalperestlik, önyargısızlık, temiz kalplilik.

Kendinizde gördüğünüz en temel eksiklik?
Asosyallik, erteleme huyu, kararsızlık. Kendime güvensizlik.

Hayatınızın en büyük şanssızlığı?
Çok şanslı bir insan olduğumu düşünüyorum. Çok şükür ki bu soruya vereceğim herhangi bir cevabım yok :)

En sevdiğiniz renk?
Her an değişiyor. Bu aralar mavim geldi.

En sevdiğiniz çiçek?
Japon süs kirazı. Kokusu için kasımpatı ve mimoza.

En sevdiğiniz kuş?
Doğada kendi düzeni içinde yaşayan tüm kuşlar, göçmenler, avcılar. Yalnız kırlangıçların sürüler halinde suya karınlarını değdirip tekrar göğe süzülmelerini saatlerce izlesem sıkılmıyorum.

En sevdiğiniz yazar?
İşte zor bir soru daha! Roald Dahl'ın yeri çok özel, onun dışında Tolkien, Brontë kardeşler, Italo Calvino.

En sevdiğiniz şair?
Şiir konusunda bilgili değilim. Aklımda yer eden sevdiklerim Fuzuli'nin Su Kasidesi, Oscar Wilde'ın The Ballad of The Reading Gaol'u.

Tarihte en sevmediğiniz karakter?
Hitler diyelim diye sormuşlar bu soruyu. İnat ettim, para hırsı ile sömürü yapan tüm şahsiyetler diyeceğim.

En çok isteyeceğiniz özellik?
Sihir yapma gücü. O olmuyorsa ışınlanma.

Nasıl ölmek isterdiniz?
Yaşlı, dinç, huzurlu olarak aniden.

Hayattaki sloganınız?
Rahat ol!

Şu anki ruh haliniz?
Bekleyiş...

Bu son soruyu Proust'a sorduklarında "Bu test için yarım saattir kendim hakkında kafa yorduğumdan dolayı sıkıntılı" yanıtını vermiş. Bunu göze alıp mimi yazıp yazmama, beni kurbağaya çevirip çevirmeme kararını da kendilerine bırakarak cadılara sataşıyorum, Hüp Cadısı ve Uyuz Cadı'yı mimliyorum.

Resim, The Deco Detective'den.

Mim 1.0

{ I've been tagged by a Turkish blog, sorry I won't translate :) }

Okuduğum tüm bloglar adeta mim yağmuruna tutulmuş, mimlenen mimlenene. Hüp Cadısı sayesinde ben de katılıyorum oyuna. Aydan Atlayan Kedi'den gelen bir mimim daha var ama onu ayrıca yazacağım :)
Bu mim oyunlarla ilgili. Çocukken oynadığımız oyunları yazıyoruz. Öyle gruplar halinde oynanan, kurallı oyunlar beni hiç sarmamıştır, şu an aklıma gelenler bunlar:

- Oyun sayılır mı bilmiyorum ama çocukken benim için saatlerin akıp gitmesine neden olan aktivitelerin başında resim yapmak gelirdi. Kağıt ve boyalar yanımda oldukça hiç sıkılmazdım.

- Arkadaşlarımla birlikteyken takıntılı bir şekilde oynadığımız oyun ip atlamaydı (beyaz lastik ile). Bu çok zevkli bişeydir, birkaç kafadar bulsam da spor niyetine atlasak.
- En yakın arkadaşım da benim gibi tam bir erkek fatmaydı, öyle evcilik mevcilik hayatımda oynamadım. Favori aktivitemiz gittiğimiz yuvanın bahçesindeki bar ve halka biçimli salıncaklarda baş aşağı sallanmaktı. Günümüzün belli bir kısmı böyle baş aşağı geçiyordu, sohbetimizi o şekilde ederdik. (Ben akşam eve geldikten sonra da baş aşağı televizyon izlerdim.)

-Yuvanın harika bir bahçesi vardı, kar, kış, yağmur demeden bahçedeki parkta, kumda, dökülmüş yaprakların arasında, gizlice girdiğimiz kömürlükte, kuralları delerek tırmandığımız su deposunun çatısında, çamurda oynar dururduk. O muhteşem bahçede oynadığımız oyunların hepsini hatırlamam mümkün değil ama çoğunun zaten az olan yasakları delmek ve dolap çevirmek üzerine kurulu olduğunu söyleyebilirim.

- İlkokulda çok kalabalık bir grup topladıysak "yerdenyüksek" oynardık. Bu oyun yakalamaca benziyor, tek fark yerden yüksek duvar/bank/vb. yerlerin tepesine çıktığınızda koruma altındasınız, yüksek yerler arasında koşarken ekstra dehşet faktörü için kar maskesi takmış arkadaşlar tarafından yakalanıp hafiften dayak yiyorsunuz.

-Hayvanlarla oynardım, hafiften Elmayra'lık vardı ama fazla zarar vermemişim neyseki. Baktığım civcivler, bulduğum kaplumbağalar, sokak köpekleri favori oyun arkadaşlarımdı.

Malla'yı ve geçmişi yad etmek isteyen herkesi mimliyorum. Hadi bakalım.
Resim yakın zamanda moviemax'te izlediğim "Tilki ve Çocuk" filminden...

Wednesday, February 4, 2009

Dilemma - Kararım

Dilemma - My Decision


{scroll down for English}

Yazdığım uzun yazıyı okumaya zaman ayırdığınız, hiç bir çıkarınız olmaksızın beni ilgilendiren bir konu üzerine kafa yorduğunuz, deneyimlerinizi, düşüncelerinizi paylaştığınız için ne kadar teşekkür etsem az. Yorumlar geldikçe anlatamayacağım derecede duygulandım ve bir blog yazıyor olmanın meyvelerini topladığımı ilk defa bu kadar yoğun olarak farkettim. Biraz yabani bir insan olduğum için kendimi bir yerlere, bir gruba ait hissetmekte hep zorlanmışımdır, sayenizde bu ufak blog yazarları/okurları topluluğunda bir yerim olduğunu hissettim :)

Yorumlarınız kararımı doğrudan etkiledi. Bazıları derhal uygulayabileceğim öneriler, bazıları bu ikilemi aştıktan sonra da uzun vadede bana faydası dokunacak öğütlerdi; hepsi benim için eşit derecede değerli düşüncelerdi. Sanırım için için herkesin bir ağızdan "Ayrıl oradan, keyfine bak, hayat güzel" demesini umuyordum, en mantıklısı olmasa da en cazip görünen bu seçeneği onaylamanızı istediğimden:) Yorumlarınızı yoğurup, hepsinden birşeyler almaya çalışarak bir değerlendirme yaptığımda vardığım sonuç: Sabırlı olmalıyım, motivasyonumu kaybetmemeliyim, 1 seneyi burada doldurmalı, ancak hedeften şaşmamalı ve 1 seneyi doldurduktan sonra daha fazla burada kalmamalıyım.

Bir de ne kadar inanırsınız bilmiyorum ama anneme telefonda "kesin kararlıyım, ayrılıyorum" dedikten 10 dakika sonra gelen zam bana sanki evrenin bir işareti gibi geldi. "Az daha dur, böylesi daha hayırlı" diyordu sanki. İşaretleri okumanın, sezgilerin önemine inanıyorum ben.

Sayılı gün çabuk geçer derler, ben 3 buçuk aydan geri sayıma başlıyorum şu an. Bundan sonra da terapiste, hayat koçuna ne hacet; kafam karıştığında bana yol gösteren böyle okuyucularım olduktan sonra sırtım yere gelmez. Hepinize tekrar tekrar teşekkür ediyorum, kucaklıyorum.

I can't thank you enough for taking the time to read my previous post, putting your valuable thoughts into it, and sharing your precious experiences. I was very touched by the comments and got very emotional as I realised how you cared. I felt I was a part of the blogger community and feeling that I was collecting the fruits of blogging was priceless.

Thinking all of the comments as a whole, the message I got was that I must be patient, I must not lose my motivation, I should complete my year here, but I should not stay any longer than that and move on to something that can give me more experience in the area that I want to lead my career to.

I don't know if you believe it but there is also the case of signs. I think getting a raise 10 minutes after calling my mom to say "I am certainly quitting this week" is rather ironic, and it feels like the universe is trying to tell me to hold on just a little bit longer. I believe in the importance of intuition and keeping an eye open for messages of the universe.
So, I have 3 and a half months left here. Who needs a therapist or a life coach when I have got readers like this? Thank you all so much...

Art by Maggie Taylor.

Resimler; Maggie Taylor eserleri.