Thursday, October 30, 2008

Candlelit

Mumışığı
{}
Creative ways to display candles from Sköna Hem. They are so pretty that they even impressed me, a candleophobic.
{}
Sköna Hem'den mumla dekorasyon yapmanın yaratıcı yolları. Öyle güzeller ki bir mumfobik olan beni bile etkilemeyi başardı bu örnekler...
{}
{}
These stick-thin candles sticked in white sand in glass vases is gorgeous. Bonus points for being actually safe, because something seems to catch fire each time I build up the courage to light candles.
{}
Beyaz kuma saplanıp cam vazoda yakılan incecik mumlar çok zarif. Güvenli oldukları için ekstra puan, çünkü ben ne zaman mum yakmaya teşebbüs etsem birşeyler alev alıyor.
{}
{}
Decorating your dining room when having guests (or just for a romantic dinner) is the ticket to a magical atmosphere. Using a variety of glass lanterns is much better than having multiples of the same one, it looks much more oriental/eclectic.
{}
Yemek odanızdaki, ya da Türkiye için daha gerçekçi bir tabirle salonunuzdaki büfeyi cam fenerler ve mumlarla böyle dekore etmek, misafir ağırlarken (ya da romantik bir akşamda) büyülü bir atmosfer yaratmanın anahtarı. Ama fenerlerin farklı farklı olması önemli...
{}
{}
Not as safe, but the beauty is worth the risk!
{}
Diğerleri kadar güvenli değil, ama riske girmeye değecek kadar güzel!

{}
Sorry I am not making a longer post today, but I am absolutely hooked reading this article on David Report. Check out all the articles on the sidebar here, because they are all very thought provoking and they are about issues that us designers and consumers need to face. I still haven't recovered from their article called I Shop therefore I am, I haven't been able to shop ever since reading that. I highly recommend you dig deeply into that blog if you haven't already.
ps: Thank you everyone who showed their support during the blog-ban, especially Felicity (who used to write All Things Bright and Beautiful), Corine from Hidden in France, Karina from El Beso, and Craft Woman (for the heads up ).

Wednesday, October 29, 2008

The Ban Is Lifted :)

Yasak Kalktı:)
{}
It's nice to see that people DO care,we ARE heard, and they ARE willing to make changes to make the public happy. The blogger ban was lifted yesterday, wooohooo! Let's hope this will be the end of unjust internet bans.
{}
Birilerinin umursadığını, sesimizin duyulduğunu bilmek güzel... Yasak kalktı, umarım bu anlamsız internet yasaklarının sonu olur ve bundan sonra internette kanun çiğnenmesi halinde daha çağdaş çözümler bulunur. Şimdilik gözümüz aydın :)
{}

Monday, October 27, 2008

Updates On The Blogger Ban

Yasakla İlgili Son Havadisler
{}
From Sansüre Sansür. org:
{}
"It is now being reported by Turk.internet.com that the blocking order is related to an intellectual property infringement. Digiturk is a subscription based digital TV platform in Turkey which owns the right to transmit the live coverage of the Turkish football league games.
{}
According to the news Digiturk contacted blogger.com and requested the blog entries to be taken down but nothing was done by blogger.com and Digiturk had no other option than requesting the Diyarbakir court to block access to the two domains and their IP addresses."
{}
And the latest update on the matter, provided to me by Craft Woman:
"The verdict is being reassessed due to intensive objections rising from the community, and intensive protest calls. The Diyarbakır district attorney has objected to the verdict and has requested the lift of the ban and to grant access to all the currently banned blogs. Whether or not this objection will be accepted will probably be decided tomorrow afternoon."
{}
Fingers crossed... You, non-Turkish bloggers are also affected by the ban as your blogs cannot be accessed from Turkey as well. But don't worry, all this banning has made us, the Turkish, very tech savy. DNS settings and proxy sites are our new best friends, so we are still somehow following our favorite blogs :)
{}
PS: I apologise for my overly-negative last post, it was written in a moment of rage and despair. I am not ashamed of my country, I have confidence that this issue will be resolved soon, and am actually glad it happened in ways of raising awareness in internet censorship. Now that the people who care are heard by the authorities, hopefully the required measures will be taken to update the application of the internet laws.
{}
Yasaklama sebebi olan bazı blog'larda Digiturk LigTV'ye ait görüntülerin yayınlanması gerekçesini duymuşsunuzdur. Craft Woman'ın umut verici yorumları sayesinde haber aldığım son gelişmeler ise şöyle:
{}
"Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesi, 20.10.2008 tarih ve 2008/2761 esas sayı ile vermiş olduğu kararı yoğun itiraz ve yoğun telefon trafiği sebebi ile şu an yeniden incelemeye almıştır. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkeme'sinin kararına, Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı itiraz etmiş bulunmaktadır.Sayın savcının itirazı ile karar nöbetçi Sulh Ceza ve oradan da muhtemelen nöbetçi Asliye ceza Mahkemesi tarafından incelenecektir.Savcı erişimi engellenen tüm sitelerin erişime açılması amacı ile itiraz etmiştir. Umarım itirazı kabul ederler. Ancak yasağın kaldırılması yinede bir kaç günü bulur. İtiraz sonucu verilecek olan karar ise muhtemelen yarın öğleden sonraya kalır. "
{}
Bu arada bir önceki yazımdaki aşırı öfke patlaması ve negatif halet-i ruhiye için özür diliyorum, bir nevi umutsuzluk, çaresizlik anında yazdım. Ülkemden utanmıyorum, aksine seviyorum, bu yasağın da kamuoyunda bu kadar tepki uyandırması ve umursayan kalabalıkları seslerini duyurmaya teşvik etmesi açısından olumlu etkilerini gelecekte göreceğimizi umuyorum. Bu vesileyle interneti denetleyen kanunların çerçevesi daha iyi çizilir ve uygulamaları da çağdaşlaştırılır diye ümit ediyorum.

This site has been shut down by court order.

Bu site mahkeme kararıyla kapatılmıştır.
{}
Dalga geçmediğimi biliyorsunuz sevgili bloggerlar. Türkiye vatandaşları, uluslararası arenada bir utanç sebebine daha sahip oldu, Youtube, Wordpress ve daha nicelerinden sonra Blogger da yasaklandı. Konuşma özgürlüğümüz elimizden alındı, ki zaten söylediklerimiz kimseye zararı olan şeyler değildi. İnsan haklarımız ihlal edildi. Bu kararı alan cahiller tek bir blog'ın içeriğinden dolayı koskoca Blogger'ı kapatmayı uygun görmüşler. Gerçi tek bir blog'un kapatılması bile düşünce özgürlüğünü ihlal etmektir ya neyse. Bu saçmalıklardan bıktım, düşünme ve anlama kapasitesi benimkinin aşağısında kalan birinin benim hayatım adıma karar almasından sıkıldım. Bir insan olarak haklarımın ihlal edilmesinden bıktım usandım. Hepimiz susturulduk, ama susmayacağım. Siz de güdülmek, susturulmak, yaşam kalitenizin çiğnenmesini istemiyorsanız, doğru karar verme yetisinden nasibini alamamış kimselerin bilgiyi denetleyerek sizi kontrol altında tutmasını istemiyorsanız, lütfen Blogspot'u Kaldırmak İfade Özgürlüğüne Saldırıdır! adlı siteye gidiniz, ifade özgürlüğünüzün niçin yasal olarak çiğnenmekte olduğunu okuyunuz, ve imza kampanyasına destek veriniz. Blog Hareket Günü sitesine giderek onların da Bloguma Dokunma adlı imza kampanyasına destek veriniz. Ayrıca "Tüm diğer internet erişimi engellemeleri hakkındaki mahkeme kararlarına da emsal teşkil etmesi açısından, şahsen Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesi'ne yürütmeyi durdurması için karşı dava açmak niyetindeyim." diyen Burak Bakış adlı arkadaşımıza da bu siteye giderek, ardından da e-mail atarak destek verelim. Ayrıca bana teapartywithalis@gmail.com adresinden ulaşırsanız sizinle bir dilekçe örneği ile bu dilekçeyi gönderebilceğiniz e-mail adreslerini paylaşmaktan memnun olurum.
{}
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
*Madde 12-
Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.
*Madde 19-
Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.
TC Anayasa’sı 90. madde:
Yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
{}
English translation:
This site has been shut down by court order and I am not kidding. My blog, along with every other blog on blogger.com has been shut down in Turkey, by court order. Bloggers faced a bitter surprise on last Friday when they tried to access their blogs. This is not the first shutdown in Turkey, Youtube has been shut down for almost a year(still is), before that it was Wordpress, and many others. The unreasonable reason behind this is the content of a single blog. The people who have reached this verdict are so incapable that they do not understand you can shut down only 1 blog, although even doing that is something against freedom of speech. I haven't really talked about the forbiddance of Youtube, because I was ashamed to admit such things take place in my country. Now bloggers have been silenced, and I am even more ashamed, but I will not stay silent. I am sick of this bullshit, I am sick of complete idiots making choices over my life, I am sick of these people violating my rights as a human being. What do you do when a judge has bad judgement, and the law is against the law? In this post I am calling out to my fellow Turkish bloggers to support the petitions against this ridiculous verdict.

Thursday, October 16, 2008

Cutest Calender Ever

Dünyanın En Şirin Takvimi
{}

{}
Can't wait 'til December so I can buy this. The paintings and colors are so lovely. It is made by the genious behind the blog Kris's Color Stripes, and you can buy it on Etsy here.
{}
Bu takvimi almak için Aralık'a kadar zor beklerim ben. Resimler ve renkler öyle sevimli ki! Bu takvime harikulade blog Kris's Color Stripes'ın yaratıcısı imza atmış. Etsy dükkanından satın alabilirsiniz.
{}

{}

{}

{}

Tuesday, October 14, 2008

Life Clock

Bertrand Planes Life Clock - Yaşam Saati

I am traumatised by this. Why? Quote from Designboom:

"Nothing seems out of the ordinary when you first look at this clock. Upon closer inspection, you may notice the numbers seem a little high. This is because one rotation of this clock is equal to the average human lifespan. The clock is an artwork by Bertrand Planes which uses an ordinary clock slowed down 61320 times to make each minute equal to a year."

I guess if it is making me think so much it is a good piece of art.

It's reminding me that being 23 now doesn't mean I am not running out of time. I am well past the first quarter, so I have to hurry if I want to gather all the experiences I need if I want my soul to "level up". The very visual description of "running out of time" is scary and slightly depressing.

But from another point of view, it might be a good piece to have at home to influence better time management! Also, when you are 63 and get the feeling you are too old to start anything new, you can see that ahead of you is the same amount of time as a persons whole childhood and teen years which really hold the fondest memories of family, first love, fun times... Remember how many new things you learnt in that period of time.

The human lifespan is displayed in a circular motion, not linear, so (if you are religious) you can even be excited about the new beginning when the clock hits 0 for the second time. Thinking like this makes todays's trouble seem petty and makes me want to embrace life for what it is; a short adventure which I get to write the storyline of, and be the hero of it.

Bu saat beni travmatize etti. Niye mi? Designboom'dan açıklaması:

"Bu saate ilk bakışta olağandışı birşey görünmüyor. Daha yakından baktığınızda numaraların biraz yüksek olduğunu farkedebilirsiniz. Bunun sebebi bu saatin bir turunun ortalama insan ömrünün süresine eşit olması. Bu saat, her dakika bir yıla denk gelecek şekilde normal bir saatin 61320 kat yavaşlatılmasıyla oluşturulmuş Bertrand Planes imzalı bir sanat eseri."

Beni bu kadar düşündürdüğüne göre sanatsal değeri epey yüksek olmalı.

Bana yaşımın 23 olmasının zamanımın tükenmekte olduğu gerçeğini değiştirmediğini hatırlatıyor. İlk çeyreği oldukça geride bırakmışım, yani ruhumun bu hayattan aşama atlayarak ayrılmasını istiyorsam gerekli deneyimleri toparlamak için acele etmeliyim. "Zamanın tükenmesinin" hayli görsel tanımlaması biraz ürkütücü.

Başka bir açıdan bakacak olursak bu saati eve asmak zamanı daha iyi değerlendirmek için iyi bir motivasyon unsuru olabilir! 63 yaşınıza gelip de artık yeni başlangıçlar yapmak için çok yaşlı olduğunuzu düşünüyorsanız saate bir bakın; bir insanın tüm çocukluğunu ve ergenlik dönemini kapsayacak kadar süre var hala önünüzde. O yıllarda ne kadar çok şey öğrendiğinizi, aileniz, arkadaşlarınız, aşklarınız ile ömrünüzün belki de en sıcacık hatıralarını oluşturduğunuz zamanın o dönem olduğunu hatırlayın.

Bu saatte insan hayatı lineer (çizgisel) değil de dairesel, yani bir döngü olarak anlatılmış. Birazcık dini inancınız da varsa saat ikinci kere sıfırı vurduğunda yeni bir başlangıç için heyecan duyabilirsiniz. Bu şekilde düşünmek bugünün dertlerini önemsizleştiriyor, bende hayatı asıl olduğu şekliyle kucakla isteği yaratıyor; hikayesini benim yazdığım, kahramanı ben olan bir macera.

Friday, October 10, 2008

Liberty of London

{bu yazının Türkçe versiyonu için buraya tıklayın}
{}
Bad, bad blogger. I must be the only blogger who made an amazing trip to London and didn't blog about it. For all of you out there who are planning Europe trips, move London up to the number one spot you want to see, because trust me you want to see it. I have been to Istanbul, Milan, Venice, Philadelphia, Washington DC, briefly NY and a bunch of cities in Turkey, and London is by far my favorite. Ok apparently I haven't seen that many places but my mom and dad have seen cities all throughout Europe and it's their favorite too.
I was very fortunate to have a collegue who took the time to take me to all the nicest design stores. My favorites were on Kings Road (SW3). There were a couple of antique stores there (that got me head over heels) which I can't remember the names of, but they were near the big Designer's Guild stores(at which I drooled a lot). I suspect one of the stores is After Noah because of the vintage telephones, but I could be wrong. On the same street were Design House Stockholm, which was like a candy shop for an industrial designer, and The Holding Company. Other than these small but striking stores on Kings Road, we went to a lot of larger stores as well, The Conran Shop(where I got to try every lovely design classic there was) was awesome, Heal's was ok. The highlight of Heal's was the Peyton and Bryne in it, which was the cutest bakery ever with the most amazing cupcakes. You must go there if you go to London. We went to a bunch of stores in 2 days, 1 day near Farnborough and the 2nd day in London. Our last stop together was Regent Street, which had an awesome Habitat, but most importantly Liberty of London.
{}
{}
The store exterior. It is a beautiful Tudor revival building. According to wikipedia, the timbers used in this building were taken from 2 ships. It is the most original and stylish department store in the world.
{}
{}
{}
The building is actually very large and wide but the street it's located on is kind of narrow so the building never shows up in photographs as a whole!
{}
{}
The entrance of Liberty is where they sell flowers and make flower arrangements.
{}
{}
So this is the sight that welcomes you into Liberty.
{}
{}
If you think they left the exterior original but modernized the interior, you are wrong. The interior is just as striking with the richest, warmest timbers, beautiful wooden beams, and exquisite fireplaces all throughout the building.
{}
{}
There is a large open space in the center, with a glass roof.
{}

{}
Look, the beams are visible in this picture. They do a pretty good job with dressing up this building into a luxury store.
{}
{}
I was very fortunate to be there during the exhibition titled ‘Liberty celebrates 70 years of Knoll Past, Present and Future’ . I got to see so many design classics in such a beautiful atmosphere. The modern furniture contrasted so nicely with the old features of the building that it created a beautiful harmony of colors and textures. The pictures are not doing this exhibition any justice, I walked around the area 3-4 times, each time appreciating the beauty of each object. We see these pieces of furniture on the internet all the time, but seeing them for real made me realise that they are absolutely worth the high prices they are sold for. Amazing details, seriously.
{}
{}
More of familiar design classics...
{}
{}
The fashion area had such great pieces that I was drooling all over the place. I was literally in agony when I entered the bag lounge. I was cuddling a Marc Jacobs bag when I realised my collegue was gone. Everything, including Liberty's own brand was extremely expensive, luxurious, buttery and beautiful.
{}
As you can see from the pictures, they have great lighting in the store, some parts are even dark with only blue/purple light. This definitely adds to the experience and you feel like you're in another world.
{}
{}
The shoe lounge. I could live there.
{}

{}
{}
There was a large collection of art as well. When I was there they had more modern art than the ones in this picture though.
{}

{}
There was a whole floor filled with this type of small, gift-worthy stuff.
{}

{}
{}
Another quirk of Liberty is their fabrics. There was an area of light, soft, vintage looking fabric, and another area of classic shirts made from those fabrics.
{}

Most fabrics had this type of teeny-tiny floral prints in the sweetest colors.
{}

Portraits made with Liberty of London fabrics. See more about this project here and here.

{}
Please note that I didn't take any of these pictures as I didn't know it was allowed inside, and also because I'm too shy to act like a tourist. In fact, despite the consequences I'm glad I had ditched the unprepared tourist uniform of sneakers and raincoat for a much classier ensemble that day: BCBG dress, sheer tights, peep-toe platform oxfords. What a day it was, starting at 9 am, walking the streets of London until 10 pm. When I finally arrived at my hotel room I thought my feet had been mutilated for life, they don't look like troll-feet anymore but 2 months later they aren't completely healed either! {}
Oh by the way, by collegue turned out to be quite the gourmet. All the restaurants she recommended turned out to be delicious. Her recommendation of that day was Villandry. It is a foodstore, bakery, restaurant and bar. I am still having dreams about the french onion soup I had there. Highly recommended.

PS: I am completely in love with every place I went in Britain. Oh how I wish I could move there now! Say hello to a new Anglophile. I already adored their language, literature, music, cinema and fashion. Now I adore their weather too! Random fact about me: my mom was in her last year of college, majoring in English Literature when she was pregnant with me. I was born on her week of finals!
{}
Sources of pictures 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7-9-10, 8, 11, 12, 13, 14-15-16, 17, 18, 19, 20

Londra'nın Liberty'si

{click here to read this post in English}
{}
Seni kötü blogger seni. Herhalde Londra'ya seyahat yapıp da bunu blog'unda anlatmayan bir ben varımdır. Avrupa seyahati planlayan herkese sesleniyorum, henüz gitmediyseniz Londra'Yı gidilecek yerler listenizde acilen 1 numaraya taşıyın. Bayılacağınıza dair teminat veriyorum.
Ben çok şanslıydım, çünkü İngiliz meslektaşımla aramızda büyük bir yaş farkı olmasına rağmen çok iyi anlaştık. Beni Londra'nın en büyüleyici tasarım dükkanlarına götürdü, ki yalnız gezsem bunların çoğundad haberim bile olmayacaktı. En güzelleri Kings Road (SW3) üzerindeydi. İnanılmaz güzellikteki birkaç vintage/antika ev mağazasından sonra Design House Stockholm adlı, bir tasarımcıyı tatlı hülyalara sürükleyen İskandinav tasarım mağazasına, The Holding Company adlı depolama aksesuarları mağazasına, ve Kings Road'u şanlandıran muhteşem 2 Designer's Guild mağazasına gittik, ki burada CSI inceleme yapsa yerlerdeki salya izlerimi bulabilir, o kadar ağzım sulandı yani. Buradan sonra daha büyük mağazalara da gittik, mesela The Conran Shop(burada bugüne kadar sadece internetten/dergilerden resimlerine baktığım hayran olduğum tasarımları deneyebildim) ve Heal's. Heal's da fena değildi, ama esas vurucu kısmı içinde yer alan Peyton and Bryne adlı miniminnacık fırındı. Tek kelimeyle enfes. 2 gün boyunca ilk günü Londra'nın dışında, ikincisi içinde olmak üzere onlarca mağaza dolaştık. Son durağımız Regent Street oldu; burada harika bir Habitat vardı ama beni büyüleyen yer Liberty oldu.
{}
{}
Mağazanın dışı. Bina, Tudor revival adı verilen mimari tarzda inşaa edilmiş. Wikipedia'ya göre bu binada kullanılan ahşaplar iki İngiliz gemisinden sökülerek buraya yerleştirilmiş. Dünyada eşi benzeri olmayan, kendine has bir mağaza burası.
{}
{}
{}
Aslında kocaman, geniş bir bina ama konumlandığı sokak yeterince geniş olmadığı için bina bir bütün olarak fotoğraflanamıyor!
{}

Liberty çiçek satış ve aranjmanını mağazanın girişinde yapıyor.

{}

Dolayısıyla mağazaya girerken sizi karşılayan görüntü bu oluyor.
{}


{}
Eğer binanın tarihi dokusunu dışarıda dokunmadan bırakıp içini normal bir mağaza gibi döşemişlerdir diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zengin, sıcacık ahşaplar, muhteşem ahşap kirişler ve sütunlar, olağanüstü sömineler bütün bina boyunca görülüyor.
{}
{}
Ortada kocaman bir açıklık alan, tepesinde de cam çatı var.
{}

Bakın, bu resimde ahşap kirişleri görebilirsiniz. Etkileyici süslemeler, binanın ihtişamının gölgesinde kalmadan burayı bir lüks mabedine dönüştürüyor.

{}

{}

Ben çok şanslıydım çünkü orada bulunduğum sırada "Liberty Knoll'un 70 yılını kutluyor: Geçmiş, Bugün ve Gelecek" adlı sergi sürmekteydi. Okurken kitaplarda gördüğümüz tasarım klasiklerini böyle muhteşem bir ortamda görme fırsatım oldu. Binanın eski unsurlarıyla bu modern mobilyaların yarattığı kontrast görülmeye değerdi, renklerin ve dokuların çeşitliliği etkileyici bir armoni oluşturuyordu. Resimler serginin güzelliğini yansıtamıyor, sergi alanını 3-4 kez dolaştım, her seferinde de büyülendim. Bu mobilyaların binlerce euro'luk fiyat etiketlerini haklı buluyorum artık, her detaylarından öylesine bir zeka, kalite fışkırıyor ki!

{}

{}
Birkaç tasarım klasiği daha...
{}


{}
Kıyafet bölümünde ağız sulandırıcı güzellikte parçalar vardı, hepsi ünlü tasarımcıların son koleksiyonlarından. Çanta bölümüne girdiğimde artık fiziksel olarak acı çekiyordum. Marc Jacobs markalı bir çantaya kendimden geçmiş halde yanağımı sürtmekteyken iş arkadaşımın gitmekte olduğunu farkedip acilen yetiştim. Liberty'nin kendi markası da dahil olmak üzere herşey olağanüstü pahalıydı, örneğin bir cüzdan 700 sterlin kadardı. Fakat hepsi son derece lüks, gözalıcı, inanılmaz kalitede, tereyağı gibi yumuşacıktı.
{}
Resimlerden gördüğünüz gibi mağaza içindeki aydınlatma ile harika bir atmosfer yaratmışlar. Genel olarak loş, yer yer karanlık, bazı yerlerde renkli ışıklarla aydınlatmışlar.
{}

Ayakkabı bölümü. Orada yaşayabilirim.

{}

{}

Oldukça geniş bir de sanat koleksiyonları vardı. Gerçi ben oradayken satmakta oldukları tablolar bu resimdekilere göre daha moderndi, ama hepsi de güzeldi.

{}

Böyle ufak tefek hediyelik gibi şeylerle dolu kocaman bir kat vardı. Aslında ıvır zıvır şeyler ama hepsi birbirinden göz alıcı.
{}

{}
{}
Liberty'nin bir başka özelliği de kumaşları. Liberty kumaşı deniyor bunlara, ince, yumuşak, hatta neredeyse tülbent gibi bir kumaş. Kumaşlara ayrılmış bir bölüm, bir de bu kumaşlardan yapılmış klasik kesimli gömleklere ayrılmış bir bölüm vardı.
{}

Kumaşların çoğu böyle minik minik, çiçekli desenli, sevimli renklerdeydi.

{}

{}

Bakın birileri Liberty kumaşları kullanarak böyle bir duvar yapmış. Tek tek işlemekten daha kolay, değil mi?

{}

Bu arada bu resimleri kendimin çekmediğini belirtmeliyim. İçeride izin verildiğini bilmiyordum, ayrıca zaten öyle turistliğimi ifşa edercesine şıkır şıkır fotoğraf çekmeyi sevmiyorum. Utanıyorum turist gibi gözükmekten. Hatta, acılı sonuçlarına rağmen Londra'nın lüks caddelerini gezdiğimiz o gün, İngiltere havasına hazırlıksız yakalanmış benim spor ayakabı-yağmurluk üniformamı bir kenara atıp özellikle şık giyinmiş olduğum için memnunum. Ayaklarımda 15 santimlik platform topuklarla sabahın 9'unda döküldüğüm yollardan otelime gece 10'da döndüm. Ayakkabılarımı çıkardığımda ayaklarımın ebediyen trol ayağı gibi gözükeceğini düşünmüştüm. Üstünden neredeyse 2 ay geçti ama ayağımın taşlaşan bazı yerleri tam da iyileşmedi!

Bu arada benim meslektaş tam bir gurme çıktı, nereyi tavsiye ettiyse beni lezzetten çıldırtan şeyler yedim. O günkü önerisi Villandry adlı, yarı market, yarı restaurant, yarı bar biryerdi. Orada içtiğim Fransız usulü fırında soğan çorbasını hala rüyamda görüyorum. Tavsiye edilir!
{}
Not: İngiltere'de gittiğim her yere ayrı ayrı ayılıp bayıldım. Yeni öğrendim, "Anglofil" diyorlarmış benim gibilere. Yani "İngiliz aşığı". Dillerini, edebiyatlarını, modalarını, müziklerini, filmlerini sevmemin üstüne şimdi havalarını-sularını da seviyorum. Benimle ilgili rasgele bir bilgi: Annem bana hamileyken Boğaziçi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyormuş. Son yıl final haftası doğmuşum!
{}

Resimlerin kaynakları: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7-9-10, 8, 11, 12, 13, 14-15-16, 17, 18, 19, 20