Kişisel bir konuda okuyucularımın görüşüne ihtiyacım var. İşte düştüğüm ikilem:
23 yaşındayım, ensdüstriyel tasarımın kıt kanaat varolduğu bir ülkede mesleğim bu. İyi bir öğrenciydim, yaptığım işte de iyiyim. Endüstriyel tasarım benim için bir tutku, başka tasarım alanlarına kayan arkadaşlarım olduysa da grafik, web, moda, iç mekan, tekstil tasarımı gibi dallar beni hiç çekmedi, vazgeçemedim endüstriyel tasarımdan. Herhangi bir giderim yok, dolayısıyla çalışmaya aslında ihtiyacım yok şu an. Ben sadece kariyerime adım atmak, birşeyler öğrenmek için çalışmak istedim. Ama hem gelecekte kendi ofisimi kurmak, hem de bir süre yurtdışında yaşamak istediğim ve ailem de zengin olmadığı için para kazanmam da lazım aslında. 8 aydır çalıştığım bu yer büyük ve kurumsal bir şirket, satın almacılara bağlı olarak çalışan, şirketteki tek tasarımcıyım ve bu benim ilk işim. Tek tasarımcı olduğum için tasarım süreci iş hayatında nasıl işler gibi kritik bir konuyu ve okulda kapsamlı olarak öğretilmeyen üretim ve proje sonuçlandırma gibi önemli bilgileri edinemiyorum. Aylardır işten ayrılmanın hayaliyle yaşıyordum, işten ayrılmam halinde ihtiyacım olduğunu gözlemlediğim becerileri edinmek için kafamda bir program oluşturdum ve Şubat'ın ilk haftası, yani önümüzdeki Pazartesi ay sonunda işten ayrılacağımı bildirmeye karar verdim. Ama daha bunu söyleyemeden patron bana zam vermesin mi? Ufacık, minnacık, belli belirsiz bir zam, ama maaşına zam yapmış patrona da "kusura bakmayın ben ayrılacağım" nasıl denir ki?? İkilemim şu; yine de ayrılacağımı söylemeli miyim yoksa bir süre daha beklemeli miyim? Ömrümü burada, ya da böyle büyük bir şirkette bir eleman olarak geçirmek istemediğimi ve burada en fazla 1, işler çok iyi giderse hadi hadi 2 yıl geçirip gideceğimi zaten baştan beri biliyordum. Neyse, işimin avantajları ve dezavantajlarını anlatayım:
Önce, avantajlar:
-Saygın bir şirket.
-Patron çok şeker, anlayışlı, zeki, iyi. Ayrıca iyi bir referans. Onunla aramı bozmak katiyen istemiyorum.
-Fazla kazanmıyorum ama kazandığımın tamamı bankaya gidiyor. Türkiye'de başlangıç seviyesi tasarımcılara genelde para bile ödemiyorlar, öderlerse de asgari ücret gibi komik bir rakam veriyorlar.
-Giriş-çıkış saatleri belli. Esnek saatler değil yani. Aşırı meşgul de olmadığım için 6'da çıkıp 7'de evde olabiliyorum. Oysa şirketteki diğer insanlar(satın almacılar vs.) mesai ücreti diye birşey olmamasına rağmen geç saatlere kadar çalışıyorlar.
-Türkiye'de tasarımcılar için her zaman iş kıtlığı var zaten, şimdi bir de kriz eklendi.
-İhtiyacım olan şeyler, öğrenemiyor da olsam kağıt üzerinde deneyim işte.
-Patron dedi ki devam eden yüksek lisansım ve iş arasında bir denge oluşturabilirmişiz.(Okula gitmem, tez yazmam gerekiyor da..)
-Sevgilimi o kadar az görebiliyorum ki her buluştuğumuzda "50 İlk Öpücük" filmindeki gibi sil baştan heyecan yaşıyoruz :P
Şimdi, dezavantajlar:
-Kağıt üzerinde tasarım işi olarak gözükse de aslında tasarım yapmıyorum, tasarım ve üretime dair bilmem şart olan şeyleri öğrenemiyorum. Kendimi kıvranır bir şekilde havadan tekstil deseni çizer buluyorum ki bu deneyimimin, ilgimin olmadığı bir alan ve çok zorlanıyorum.
-Deneyimli bir tasarımcının altında çalışmam gerektiğini düşünüyorum. Şirketteki tek tasarımcı olmak ve ilk işimin olması, hayalim olan kendi tasarım ofisimi kurabilmek için kimseye ihtiyaç duymadan işimi yapabilecek kapasiteye ulaşma hedefime beni hiç yaklaştırmıyor.
-Şirketin internet politikası son derece baskıcı, çoğu internet sitesi işyerinden bloklanmış. Gmail bile yok, gerisini hesap edin! Araştırma ve yeniliklerden haberdar olma yönü son derece kuvvetli bir insan olarak internet erişimimin blogspot ve typepad ile sınırlı olması beni son derece köreltiyor. Blog yazılarımın seyrelmesinden anlamışsınızdır!
-Ofis kuş uçmaz kervan geçmez biryerde, çok çirkin, ofisin olduğu tüm mahalle çirkin ve güvenliksiz, öğle saatinde 2 adım yürüyecek bir kaldırım bile yok. Camlar da açılmıyor. Boğulduğumu hissediyorum.
-Hiçliğin ortasında olduğu için gidiş gelişler sabah akşam birer saatten günde 2 saat yapıyor. Buraya toplu taşıma da gelmiyor, tek seçenek bir rodeoymuşçasına rahatsız olan servis. 7:30'da evden çıkıp akşam 7'de evde oluyorum yani günün 12 saati iş uğrunda geçiyor, sosyal hayatım, uykum yok.
-Çirkin ofise tıkılmış olmak ve interneti doğru düzgün kullanamamak yaratıcılık isteyen bir meslek için ilham bulmanın imkansız hale gelmesi demek. Öyle kuluçkaya oturup yumurtlar gibi tasarım çıkmıyor malesef!
-Yemekler öyle sağlıksız ve berbat ki kahvaltımı, öğle yemeğimi ve atıştırmalıklarımı hergün evde hazırlayıp getirmem gerekiyor. Yalnız yaşayan biri için bu da zor, çok da vakit alıyor.
-Aranan bir tasarımcı olmak için ihtiyaçım olan birkaç ekstra beceri daha var (bilmediğim bazı programları öğrenmek gibi), bunlar iş dışında zaman ayırıp kendi kendime öğrenmem gereken şeyler.
-Sevgilimi, ailemi, köpeğimi, sabahları koşuya gitmeyi, güne lanet ederek başlamamayı, hayattan zevk almayı özledim.
-Yüksek lisansımı tamamlamak istiyorsam tez çalışmalarına hız vermem, okula sık sık gitmem gerekli.
-Daha çok gencim ve herhangi bir sorumluluğum yok, ideallerim için risk alacaksam bundan daha uygun bir zaman olabilir mi?
Pazartesi patronumla toplantım var, ne yapmalıyım?
a-Ona ay sonunda işten ayrılmak istediğimi mi söyleyeyim? (Nasıl söylesem?)
b-Zam meselesi eskiyene kadar bir ay daha mı burada takılmalıyım?
c-3-4 ay sabredip bir yılı doldurmalı mıyım?
Hangi seçenek daha mantıklı?